Yorulmadık mı savaştırılmaktan? Son yıllarda bu dünyada hissettiklerimi yazmak istedim. Yaşam boyu nefretle sömürülüyoruz arkadaşlar. Aile, sevgili, arkadaşlar, komşular ve sokaktaki yabancılar olarak birbirimize gülümsemek, muhabbet etmek ve hoşlandığımız şeylerle uğraştığımız bir yaşam gerçekten bu kadar zor mu? Savaştığımız şey ne burada? Bize neyi paylaşmaya çalışıyoruz? Biz paylaşıyoruz ama zenginliğin yetmediği birkaç kişi bizleri savaştırıyor. Onlar izliyor, onlar kazanıyor, hepimiz kaybediyoruz. Şu dünyada hak ettiğimiz yaşam bu değil. Rahat bırakın artık bizi. Barış bu kadar zor olmamalı…


Tek istediğimiz doğduğumuz yerde yaşamak, mutlu olmaktı. TD Hayatımız boyunca hep bize’ karşı bir düşman yaratıldı. TD Nefret öğretildi, neden bu ‘düşman'la savaşmamız gerektiği anlatıldı. TD Onlar da bizi bu düşmandan koruyacak, bu nedenle güce ihtiyaç duyacaklardı. TD Savaş başladı. Savaşa karar verenler izledi, 'düşmanlar’ savaşı. TD Hepimiz kaybettik, üç beş kişi b

Resimde, koyu lacivert bir arka plan üzerinde beyaz harflerle yazılmış bir Türkçe cümle var. Cümle şu şekilde: "Tek istediğimiz doğduğumuz yerde yaşamak, mutlu olmakti." Bu, "Tek istediğimiz doğduğumuz yerde yaşamak, mutlu olmak" şeklinde daha kısa, daha yaygın kullanılan ifadelerle özdeşleşecek bir ifade. O halde burada, sıradan, basit ve evrensel bir arzu olan "kendi ülkemizde yaşamak ve mutlu olmak" konusunda, muhtemelen mizah olmadan bir duyguyu ifade eden bir metin var. Dolayısıyla, cümledeki "şakacı" unsur yok. Fotoğrafın kendisinde sadece bir metin var ve bir mizah unsurunu doğrudan yansıtmıyor.

Resimde, koyu lacivert bir arka plan üzerinde, beyaz harflerle Türkçe bir ifade yer alıyor. İfade şu şekilde: "Hayatımız boyunca hep bize karşı bir düşman yaratıldı." Bu, biraz ironik ve belki de hüzünlü bir ifade. "Hayatımız boyunca hep bize karşı bir düşman yaratıldı" ifadesi, hayatın, insanların sürekli olarak bir mücadele içinde olduğunu, engellerle karşılaştığını, hatta bir düşmanla karşı karşıya kaldığını ima ediyor. Bu, bir toplum eleştirisi, bir yaşam felsefesi, ya da kısa bir hayat yorumu olabilir. Alaycı ya da mizahi bir tonu yok, daha çok gerçekçi ve belki biraz da umutsuz bir yorum yapıyor.

Resimde, koyu menekşe rengi bir arka plan üzerinde, turuncu bir dikdörtgen içinde "Nefret öğretildi, neden bu 'düşman'la savaşmamız gerektiği anlatıldı." yazılı bir metin bulunmaktadır. Metin, "nefretin öğretildiğini" ve "düşman"a karşı savaşmanın gerekli kılındığını ifade etmektedir. Bu, toplumun veya eğitim sisteminin bireylere karşıt görüşlere ve düşmanlığa nasıl yönlendirebileceği hakkında ironik ve eleştirel bir mesajdır. Özetle, toplumsal ya da siyasi ortamda nefretin nasıl yaratılıp sürdürülebileceğiyle alay eden bir durum anlatımıdır.

Fotoğrafta, koyu lacivert bir zemin üzerinde beyaz harflerle yazılmış bir Türkçe cümle var. Cümle, "Onlar da bizi bu düşmandan koruyacak, bu nedenle güce ihtiyaç duyacaklardı." şeklinde. Bu, ironik bir ifade. "Onlar" kim olursa olsun (kimse ya da bir güç grubu), düşmandan koruma sözü veriyor ama bunun için *güce* ihtiyaç duyacaklarını söylüyor. Bu, beklenmedik bir koruma sözünün arkasında gizli bir güç arayışını, ya da güç kullanımı ihtiyacını vurguluyor. Dolayısıyla, ifadede bir ironi ve belki de bir eleştiri var. Korumanın aslında güç talebiyle sonuçlanabileceği ima ediliyor.

Fotoğrafta, koyu lacivert bir arka plan üzerinde beyaz harflerle yazılmış bir Türkçenin kısa bir metni var. Metin, "Savaş başladı. Savaşa karar verenler izledi, 'düşmanlar' savaştı." şeklinde. Bu, "savaş"ın başlamasının ve savaşın sorumlularının olayları izlerken, düşmanların ise savaştığını ima eden, biraz ironik ve belki de hafif alaycı bir ifade. Savaşın başlangıcını izleyen, neden olanların, olayın kendisinin içinde yer almadığı, sanki bir izleyici gibi durduğu ve olaylar gerçekleşirken, tarafsız bir şekilde durduğunu ve "düşmanlar"ın (muhtemelen savaşan tarafların) aksi halde savaşmaya devam ettiklerini gösteriyor. Özünde, durumun biraz absürt ve acımasız bir şekilde sunulduğu bir ifade.

Fotoğrafta, koyu mor/mavi bir arka plan üzerine beyaz harflerle yazılmış bir Türkçe cümle yer alıyor. Cümlenin başlığı "Hepimiz kaybettik," ve alt satırlarda ise "üç beş kişi biraz daha zenginlik kazandı." ifadeleri bulunuyor. Bu, bir anlamda ironik bir durum olan, "kaybetme" kavramını ele alan bir özdeyiş. Genel olarak, bir grup insanın bir kayıpla karşılaştığını, fakat bazı kişilerin bu kayıptan da bir şekilde fayda sağladığını anlatıyor. Örneğin, bir satışta veya bir fırsatta çoğunluk kaybetse de, az sayıda kişi daha fazla kazanabilir ya da daha iyi bir fırsata sahip olabilir. Cümle, genellikle eşitsizliğin ya da bazı insanların başkalarının zararına kazanç sağlamasının bir yansımasıdır. "Üç beş kişi" ifadesi, belirli ve önemsiz bir azınlığı vurgulamaktadır.

Fotoğrafta, koyu mor/mavi bir arka plan üzerinde beyaz harflerle yazılmış bir Türkçenin kısa bir metni bulunuyor. Metin şöyle: "Su üç beş günlük hayatta bizi her gün nefretle sömürdünüz." Bu, toplumun bazı kesimlerinin diğer kesimleri tarafından sürekli istismar edildiği ve sömürüldüğü, günlük yaşamın bir parçası haline getirdiği, ve günlük olayların hatta duygusal durumların bir nebze de olsa bununla ilişkilendirildiğini ifade eden ironik ve eleştirel bir cümle. "Su üç beş" ifadesi, gündelik, sıradan bir olayı vurgulamaktadır ve "nefretle sömürmek" ifadesi, bu durumun çok acımasız ve acı verici bir deneyim olduğunu belirtmek için kullanılıyor. Dolayısıyla, cümle sosyal eleştiri yaparak, günlük hayatın bu acımasız ve sömürücü yönüne dikkat çekiyor.

Fotoğrafta, koyu mor/mavi bir arka plana karşı, turuncu renkte bir dikdörtgen içinde "Paylaşamadınız" yazısı ve alt satırlarda beyaz harflerle "bir türlü şu dünyayı" yazan bir görsel bulunuyor. Joke, "paylaşamadığınız bir türlü şu dünyayı" ifadesiyle "paylaşamadığınız bir şey" olduğuna atıfta bulunarak, paylaşmayı reddetmenin veya paylaşamamanın dünyayı etkilemediği veya değiştirmediği gerçeğini vurgular. Yani paylaşmayı reddetmenin hiçbir etkisi yok.

Görselde, koyu lacivert bir arka plan üzerinde, turuncu bir dikdörtgen içinde "Barış" yazısı yer alıyor. Altında beyaz harflerle "bu kadar zor olmamalı" yazısı bulunmaktadır. Sağ alt köşede ise küçük bir logo var. Metin, muhtemelen bir şaka içermektedir. "Barış" adı ve "bu kadar zor olmamalı" cümlesiyle, hayatın veya bir durumun Barış için beklenmedik veya fazla zorlayıcı olduğunu ima ediyor. Olay, "bu kadar zor olmamalı" şeklinde bir dile getirişiyle, belki de beklenmedik bir şekilde zor bir durumla karşılaşan Barış adındaki kişiyi veya durumdaki bir kişiliği temsil ediyor. Bu, durumun veya kişinin, o an içinde olması gereken durumun aşırı zor olduğunu dile getiriyor.

Resimde, koyu lacivert bir arka plana beyaz harflerle yazılmış bir Türkçe cümle var. Cümle, "Rahat bırakın artık bizi, yoruldük sürekli savaştırılmaktan." şeklinde. Bu, sık sık çatışma veya sorunlarla karşı karşıya bırakılan, yorulmuş ve artık bu durumdan kurtulmak isteyen bir gruba veya insana yönelik bir istek. "Rahat bırakın" sözü, "bırakın, vazgeçin" anlamında. "Yoruldum" sözü, yorulma halini vurgulamakta. "Sürekli savaştırılmaktan" kısmı ise, sıkıntılı ve yorucu bir durumun sürekli tekrarlandığını gösteriyor. Dolayısıyla, espri, sıradan insanların sürekli olarak bir şeyle uğraştırılmaya veya sıkıntıya maruz kalmaktan bıktıklarını ve rahat bırakılmayı istediklerini ifade ediyor.


Yorumlar

- "Rahat bırakın artık bizi" diyerek duygu dolu bir sesle seslenmek isterdim ama sanırım duymazlar. 🤦‍♀️

- Bu dünya gerçekten çok tuhaf bir yer. 😔

- Evet, biz bu düzenin kurbanlarıyız. Birbirimize karşı savaştırılıyoruz. 😔

- Yok artık, daha mı kötü bir şey olabilirdi? 😱

- "Savaşa karar verenler izledi" kısmını okuduğumda kahkaha attım. 😂 Sanki bir reality show izliyorlar gibi.

- Yahu bir durun artık! Zaten yeterince şeyle uğraşıyoruz. 😔